Müzede bir selfie makinesi… Güzeli mi çekiyoruz, çektiğimizi mi güzel buluyoruz?

“… Bir kez başladıktan sonra,” diye ders veriyordu “durmanız için bir neden kalmaz artık. Bize güzel geldiği için fotoğrafı çekilen gerçeklikle, fotoğrafı çekildiği için bize güzel gelen gerçeklik arasındaki adım çok kısadır.”

” ‘A ne güzel, hemen fotoğrafını çekmeli bunun!’ gibilerden bir şey demeye başlamanız, fotoğrafı çekilmeyen her şeyin yitip gittiğini düşünenlerle aynı çizgiye getiriverir sizi, fotoğrafı çekilmeyen sanki hiç var olmamıştır, bu nedenle gerçekten yaşamak için elden geldiğince çok fotoğraf çekmek gerekir, elden geldiğince çok fotoğraf çekebilmek için de, ya elden geldiğince çok fotoğraf çekilebilir bir dünyada yaşamak ya da kendi yaşamının her anının fotoğrafının çekilebilir olduğunu kabul etmek gerekir. İlk yol aptallığa, ikincisi ise deliliğe varır.”

İtalyan edebiyatının en önemli isimlerinden Italo Calvino Zor Sevdalar kitabının ‘Bir Fotoğrafçının Serüveni’ adlı öyküsünde, kitabın ilk yayınlandığı 1970 yılında bile bugünün fotoğraf anlayışına dair isabetli tespitlerde bulunuyor.

GÜZELİ Mİ ÇEKİYORUZ, ÇEKTİĞİMİZİ Mİ GÜZEL BULUYORUZ?

Fotoğraf çekmek yaşanan anı unutulmaz kılmanın en sanatsal, en güzel yollarından biri. Mezuniyet, evlilik, aile ya da okul fotoğrafı için özel olarak hazırlanıp bir fotoğraf stüdyosuna gidilmesi ise başlı başına bir tören, idi. Artık böyle fotoğraf çekim törenleri yok. Tab edilmiş eski negatif filmleri saklamak için üretilen poşetler, fotoğrafları tab etmek için kullanılan karanlık oda, filmlerin tab edilmeden yanma ihtimali yok.

(Karanlık oda fotoğrafı)

Fotoğrafçılık sanatını yaşatmaya çalışan az sayıda ismin dışında bunları dert eden de yok. Ama meraklıları için tüm bunların sergilendiği birbirinden değerli fotoğraf müzeleri var. Eskişehir Odunpazarı Belediyesi Osman Yaşar Tanaçan Fotoğraf Galerisi de onlardan biri. Odunpazarı Turizm Bölge Sorumlusu Fırat Yüceland eşliğinde gezdiğim bu müze, fotoğraf anlayışının geldiği noktayı göstermesi açısından değerli.

Bugün sadece bir cep telefonu yetiyor, yettiği için de her an her yerde çekilen sayısız fotoğraflar arasında kayboluyoruz. Üstelik fotoğrafın üzerinde her türlü oynamaya imkan tanıyan sayısız uygulamalarla birlikte. ‘Kusursuz fotoğraf çekimleriniz için en iyi uygulamalar’, ‘Sosyal medyada en fazla beğeni almanızı sağlayacak uygulamalar’ gibi başlıklar altında pazarlanan uygulamalar ‘Güzeli mi çekiyoruz, çektiğimizi mi güzel buluyoruz?’ sorusunu bile anlamsızlaştırıyor. Çünkü artık çektiğimizi güzelleştiriyoruz.

(Film poşetleme makinesi)

MÜZEDE BİR SELFIE MAKİNESİ

Selfie ya da Türkçesi ile öz çekim son yıllarda; gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte, önce cep telefonu ardından internet ve sosyal medyanın hızlı bir şekilde hayatımızın her alanına nüfuz etmesiyle en popüler fotoğraf akımı haline geldi. Sosyal medyanın sunduğu görünür olma imkanıyla herkes her şeyini çekip paylaşmaya başladı. İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme sürecinde; herkese ayrıcalıklı, özel ya da biricik olduğunu düşündüren bir şeyler oldu ve insanlar yedikleri yemekten gezdikleri yerlere, yaptıkları alışverişten gittikleri tatillere kadar her anını çekip gösterir hale geldi. Oxford İngilizce Sözlüğü tarafından 2013 yılının kelimesi seçilen selfie de bunun en pratik, en kolay yolunu sunuyor. İçinde bulunduğunuz anı ölümsüzleştirmek için yoldan geçen hiç tanımadığınız birine rica etmek ya da illa ki ikinci bir kişiye ihtiyaç duymak zorunda değilsiniz. İstediğiniz yerde ve saatte, tek başınıza, gizlice, en özel, en mahrem karenizi çekip cümle alemle paylaşabilirsiniz. Yirmi yıldan fazla süredir cep telefonu kamerasıyla fotoğraf çekme imkanına sahibiz. Kamerası olan ilk kitle piyasa cep telefonu 2000’de çıkış yapan Sharp J-SH04. Selfie çekmeyi kolaylaştıran ön kamera ise 2007’de piyasaya çıkan iPhone 4 modeliyle geldi. Odunpazarı’ndaki müzede sergilenen Globica markasının 1970/1980 yılları arasında ürettiği stüdyo tipi körüklü bir fotoğraf makinesi. Yüksekliği ayarlanabilen, körüğü aşağı yukarı hareket ettirilerek değişik açılardan fotoğraf çekilmesini sağlayan bu cihaz için aslında en eski selfie makinelerinden denebilir…

ÖLÜMÜNE ÖLÜMSÜZLÜK

Selfie çekmek son yıllarda giderek daha büyük bir çılgınlık haline gelse de aslında çok yeni bir çekim tekniği değil. Robert Cornelius’un 1839’da çektiği fotoğraf, tarihin ilk selfiesi olarak biliniyor. İnsanın yaşadığı anı ölümsüzleştirme arzusu ise on binlerce yıl önce mağara resimleriyle başlıyor. Ancak ölümüne ölümsüzlük arzusu, her an her yerde fotoğraf çekebilme imkanı sunan yeni medya teknolojilerinin yaygınlaştığı günümüzde ortaya çıkan ve giderek tehlikeli hale gelen bir merak. İnsanlar sadece sosyal medyada takipçi sayısını artırabilmek için birbirinden tehlikeli selfieler çekerken ölümle burun buruna geliyor, bazen de hayatını kaybediyor. İspanya’da düzenlenen bir epidemiyolojik araştırmaya göre, 2008 yılından haberin yayınlandığı 2021 yılına kadar dünyada 379 kişi selfie çekerken hayatını kaybetti. Üstelik bu rakam sadece medyaya yansıyan haberlerden derlendi. Ölümler; bazen bir gökdelen ya da uçurumdan düşerek, bazen otomobil ya da tren kazası sonucu, bazen de vahşi hayvan saldırısı sonucu gerçekleşti. Gelinen noktada insanlar birbirinden tehlikeli selfielerle bilmeden ölüm anlarını bile ölümsüzleştiriyor. Kim bilir belki aralarında bilerek son anını ölümsüzleştirmek isteyenler de vardı…

APTALLIK YA DA DELİLİK

Bugün bu derece fotoğraf çekip paylaşma çılgınlığı uzmanlar tarafından ise Narsisizmle açıklanıyor. Özellikle sosyal medya ve narsisizm ilişkisini anlatan yüzlerce araştırma ve makale bulmak mümkün. Kısaca kişinin kendisine duyduğu aşırı hayranlık olarak tanımlanan Narsisizm (Özseverlik), adını su içmek için nehre eğilen Narkissos’un kendi suretine âşık olmasından alır. Tıpkı günümüzde ekrandaki görüntüsüne hayran kalan, fotoğrafının altına yapılan yorumlar ve beğenilerle yaşayanlar gibi… Yani özçekim meraklıları arasında özseverler ağırlıkta.

Kitle iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bilgi kirliliği gibi fotoğraf kirliliği içindeyiz. Teknolojinin geldiği noktada tam da Calvino’nun tarif ettiği gibi elden geldiğince çok fotoğraf çekilebilir bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu her anın değerli olduğu, her anın fotoğrafının çekilmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Yani yine Calvino’nun sözleriyle, kendi yaşamımızın her anının fotoğrafının çekilebilir olduğunu kabul etmemizi gerektirmiyor. Tam da o özel anda, anı yaşamak yerine bir aygıtın arkasına geçmek, sanki bir şeyleri kaçırmamak adına birçok şeyi kaçırmak gibi…

Calvino bugün hayatta olsaydı acaba aptallık ve delilik arasında hangi seçimi yapardı?

(Not: Özçekim yerine selfie sözcüğünün tercih edilmesinin nedeni selfie çılgınlığının geldiği noktaya dikkat çeken eleştirel yaklaşımdır)




Related Posts

Bir yanıt yazın

izmit escort bursa escort istanbul escort şişli escort istanbul escort avrupa yakası escort şirinevler escort beylikdüzü escort avcılar escort beşiktaş escort ataşehir escort bursa escort betvino beylikdüzü escort mecidiyeköy escort sex hikaye antalya eskort antalya eskort milanobet giriş ataköy escort istanbul escort roketbet yeni giris roketbet üyelik roketbet bonuslari roketbahis yeni giris